Dünya'da Kadın Örgütlenmeleri Deneyimleri
19. yüzyıl Britanyası ve Kibritçi Kızlar Grevi
1800’lü yıllar İngilteresi, sanayi devrimi ile birlikte kapitalizmin geliştiği ve beraberinde kendi mezar kazıcısı olan işçi sınıfını büyüttüğü topraklar oldu. Engels’in “İngiltere’de işçi sınıfının durumu” adlı yapıtı ile Marks’ın “Kapital”inde, sınıf mücadelesinin seyrinin işçi sınıfının çalışma ve yaşam koşullarını belirlediği vurgulanarak, vahşi kapitalizm koşulları altında işgününün 16-18 saati bulduğu, hiçbir sosyal hakka ve iş güvenliği tedbirlerine sahip olmadan çalışan, üç-dört ailenin kaldığı tek göz odalarda, salgın hastalıkların kol gezdiği barakalarda yaşamaya çalışan bir sınıf betimlenir. Bu tabloda işçi kadının durumu çok daha vahimdir.
19. yüzyılda Britanya’da işçi kadın
Evlerindeki el dokuma tezgahlarının başından kaldırılarak çocukları ile birlikte üretim alanlarına sürülen kadının ilk uğrağı maden ocakları oldu. Kadınlar ocaklarda sırtlarında kömür seleleri taşıyorlardı. Bir gözlemci, 1813’te Cumbria’daki Whitehaven madenindeki kadınlar için şöyle söylemektedir: “Çoğu yarı çıplaktı, kirden kararmışlardı ve o kadar çirkinleşmiş ve hor kullanılmışlardı ki, erkek soyundan gelmiş bir soya benziyorlardı.” Bu çalışma koşullarında sırtlarında ve bacaklarında deformasyonlar oluşan, mide ve akciğer rahatsızlıkları yaşayan, hamileliklerinde ağır komplikasyonlarla yüz yüze gelen kadınların madenlerde çalışması ancak 1842’de yasaklanabildi. 10 saatlik iş günü için ise beş senenin daha sınıf savaşımları ile geçmesi gerekiyordu.
www.guvenlicalisma.org
19. yüzyılda kadınlar, dantelacılık, metal, jüt elyafı, ciltçilik ve zincir yapımı gibi her türlü işte çalıştırıldılar. En çok istihdam edildikleri alan ise tekstildi. 1830’larda iş gücünün ağırlıklı bir bölümü 21 yaşın altındaydı. Vasıfsız dokuma ve eğirme işlerinde çalışanların yarısını kadınlar oluşturuyordu. Pamuk eğirmecilerinin çocuklarının %39’u ölü doğuyor ve ancak %50’si beş yaşına kadar yaşayabiliyordu. Çalışma koşulları çeşitli deformasyonlara yol açıyordu. İşlerini kaybetmekten korkan anneler doğumdan üç hafta sonra fabrikaya dönüyor, bazen bebekler fabrikalara getiriliyor, anne ancak molada bebeğini emzirebiliyordu. Bazı kadınlar doğum yapıncaya kadar fabrikada çalışıyor, evde kalan daha büyük çocuklara rahat durmaları için afyon içirilebiliyordu
Britanya’da işçi kadın örgütleniyor
1838’de Britanya’da işçi sınıfının ekonomik ve siyasal talepleri için mücadele eden Çartist hareket içerisinde işçi kadınlar da yer almaya başladılar. Bu dönemde kadınların ağırlıklı olarak çalıştığı çamarşırhanelerde, dantelacılarda ve ciltçilerde gerçekleşen grevler işçi kadınların imzasını taşıyordu. 1842 Çartist genel grevine katılan işçi kadınlar sendikal hareket içerisinde de örgütlendiler. Ücretleri düşürdükleri gerekçesi ile vasıflı erkek işçilerin tepkileriyle karşılanmış olsalar da, çalıştıkları alanlar salt kadınları kapsadığından, sendikal hareket içerisinde ayrı branşlarda örgütlenme yolunu tuttular.
Ücretleri yükseltmek için mesleğe girmeyi kısıtlayan meslek birlikleri, kadın işçilerin üretim alanlarından dışlanmasına yol açıyordu. Sendikalar, Liberal Parti’nin kuyruğuna takılmış sendika önderleri tarafından yönetiliyordu. Kadınların sanayide çalışmasına karşı olan bu sendikacılardan biri şöyle söylüyordu: “Erkekler çocuklarının ve ülkelerinin geleceğini düşünmek zorundadır, karılarının güçlü erkekler dünyasında yaşam mücadelesi verip sürünmek yerine güzel evlerinde oturmalarını sağlayacak koşulları yaratmak için en büyük gayreti göstermek bir erkek ve koca olarak onların görevidir.” Dolayısıyla kadınlar, çalışmak ve örgütlenmek için bunlara karşı da mücadele vermek zorundaydılar.
Dönemin kadın reformcularından Emma Patterson, 1874 yılında Dewsbury’de, kadın dokumacıların grevini örgütleyen Kadınları Koruma ve Destekleme Birliği’ni kurdu. Daha sonra Ulusal Kadın İşçiler Birliği’ne dönüşen bu birlik, eşit işe eşit ücret, düşük ücret alan mesleklerde ücretlerin düzenlenmesi, haftalık çalışmanın 48 saate indirilmesi, iş cezalarının kaldırılması, daha fazla fabrika müfettişi, annelik yardımı, işçi kadınlar için kooperatif evleri, yalnızca mülk sahibi kadınlar için değil bütün kadınlar için oy hakkı gibi istemlerle yerel kampanyalar düzenledi. Kadınları sendikal hareket içinde aktif olmaya teşvik ederek, WTUL, ASE (Birleşik Metal İşçileri Derneği) gibi birliklerin reddettiği kadınları örgütledi. 1900’deki Sendikalar Kongresi'nde (TUC) yalnızca iki kadın delege vardı. Genel grev yılı olan 1926’da, TUC’a bağlı sendikalara üye olanların yalnızca altıda biri kadındı. Fakat kadın işçilerin katılımındaki artış yıllar içinde sürekli yükseldi. Kadın Sendika Birliği kadın işçilerin örgütlenmesinde önemli bir rol oynayan Sendikalar Kongresi ile birleşti. Kadın İşçiler Ulusal Federasyonu, Genel İşçi Ulusal Birliği (GMB’nin önceli) ile birleşti. TUC Kadın Genel Konseyi kuruldu.
İşçi grevlerinde kadın işçiler
İşçi sınıfının örgütlenmeye, hakları için mücadele etmeye başladığı 19. yüzyılın ikinci yarısında işçi kadınların grevleri de yaygınlaştı. Bunların en dikkate değeri Kibritçi Kızlar Grevi oldu. Kibritçi kadınların çalışma koşulları vahşi kapitalizmin kadın işçiye biçtiği “değer”i gözler önüne sermiş, bu koşulları değiştirmenin tek yolunun örgütlü mücadele olduğunu göstermişti.
Kibritçi kadınlar, East End’deki Bryant ve May fabrikalarında son derece düşük ücretlerle, çok ağır koşullar altında günde 14 saat çalışıyorlardı. Yemeklerini çalışırken yiyebiliyorlardı. En küçük hatalarında “ceza”lar maaşlarından kesiliyordu. Çoğu kadın, kullanılan “beyaz fosfor” nedeniyle hastalanıyordu. Çene kemikleri çürüdüğü için yemek yiyemiyorlardı. 1888’de bir işçi kadın işten atılınca, A. Besant adlı bir aktivist kadın yazar, kibrit fabrikasını hedef alan “Londra’da Beyaz Kölelik” başlıklı bir yazı yayınladı. Yazının ardından fabrikada artan baskılar ve öncü işçilerin işten atılması üzerine işçi kadınlar iş bıraktılar. 14001 kadın işçinin katıldığı grev büyük bir kitle desteği gördü. Grevin sonucunda işçilerin fosfor bulaşmamış bir salonda yemek yemeleri sağlandı, “cezalar” kaldırıldı. Ücretler iyileştirildi ve kadın işçilerin kurduğu sendika tanındı. 1908’de “beyaz fosfor” maddesi sendikal mücadele sayesinde yasaklandı.
Kadın işçiler 1890’larda Bradford’daki Manningham Fabrikaları grevine de katıldılar. Kadın işçilerin daha iyi çalışma koşulları için mücadele etmeleri sendikaları da basınç altına almaya başladı. Kadın işçiler yeni sendikalar kuruyor ya da var olan sendikalar kadın işçileri örgütlemek zorunda kalıyorlardı. Ev Hizmetçileri Sendikası kuruldu ve 1897’de TUC’a katıldı. 70 saatlik çalışma haftası ve daha uzun yemek arası için mücadele yürüttü. 1886’da tekstilde Birleşik Tarakçılar ve Hallaçlar Sendikası kuruldu. Üyelerin dörtte üçü kadınlardan oluşuyordu. Kadın işçiler ayrıca Ulusal Birleşik Tezgâhtarlar Birliği ile Kadın Büro İşçileri ve Sekreterleri Birliği’nde de örgütlendiler.
1900’lu yıllarda kadın işçiler “eşit işe eşit ücret” mücadelesi içerisinde de yer aldılar. Fakat bu mücadeleyi ayrıca incelemek gerekiyor. İncelenmesi gereken bir başka olgu ise, kadın işçilerin sendikalarda örgütlenme süreçleri, bu süreçlerde karşı karşıya kaldıkları direnç ve kazanımlarıdır. İngiltere örneği üzerinden kısaca değindiğimiz gibi, kapitalizmin kadına biçtiği toplumsal rolle de bağlantılı olarak, kadınlar çalışmak ve toplumsal hayata katılamak için de mücadeleler vermek zorunda kalmışlardır.
***
(1) Greve katılan kadın işçi sayısı kimi kaynaklarda 1400, kimilerinde 700 olarak belirtiliyor.
Kaynakça:
* İngiltere’de işçi sınıfının durumu / Friedrich Engels
* Kapital, Cilt: I / Karl Marx
* Kadın ve kapitalizm / Barbara Humphries
* Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi / Fasikül 13